22 Aralık 2011 Perşembe

Vildan Atasever

“Her gün biraz daha büyüyoruz yaşadıklarımızla”


Buket, Handan, Beyaz, Uğur ve şimdi de Güneş… Bunlar Vildan Atasever’in bugüne kadar canlandırdığı kadınlar… Hep farklı kadınları, farklı hayatları oynamayı seviyor o… Oynadığı her rolle birlikte biraz daha büyüyor, biraz daha tecrübe kazanıyor… Bir Çin atasözünü hatırlatarak bize, “Tecrübe insanın hayatında yediği kazıkların toplamıdır” dese de, yaşadığı her olaydan bir şeyler öğrenmeyi becerebilen kadınlardan Vildan. Cıvıl cıvıl, yaşam dolu, içten ve samimi… Yapmacıksız ve doğal… Kim bilir başarısının sırrı burada saklıdır belki de…

“Ben artist olacağım”
26 Temmuz 1981 yılında Bursa’da dünyaya gelmiş Vildan Atasever. Babası memur olduğu için birçok şehir dolaşmışlar ama “Bursa’ya denk getirmişler beni” diyor gülerek. Beş kardeşler, ailesi Erzurumlu… Daha okuma yazmayı bile öğrenmeden oyuncu olmayı kafasına koymuş Vildan. Altı yaşındayken, ablası onu okula yazdırmak için götürdüğünde, “Beni okula götürme, ben artist olacağım” diye tutturmuş.
“Çok fazla film seyrediyordum. Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Türkan Şoray, Gülşen Bubikoğlu… Onların filmleriyle büyüdük biz, hepsine hayrandım. ‘Ben de büyüyünce oyuncu olacağım’ derdim. Çocukluğumdan beri bu mesleği yapmak istiyordum, o yüzden de okul hayatım çok başarılı geçmedi. Çünkü aklım hep oyuncu olmaktaydı.” İşte bu oyunculuk sevdası yüzünden okul hayatı boyunca tiyatro kolundan tutun da Türk halk müziği ve Türk sanat müziği korosuna, halk oyunlarına kadar pek çok etkinliğin içinde yer almış Vildan.  

Urfa sokaklarında
Aslında Vildan Atasever adını “Kadın İsterse” adlı diziyle duymuş olsak da, bu diziden önce Kutluğ Ataman’ın yönettiği, Perihan Mağden’in romanından sinemaya uyarlanan “İki Genç Kız” adlı filmle başladı onun oyunculuk kariyeri.  İlk sinema filminin ona altın portakal kazandıracağından habersizdi o günlerde tabii… Ve her iki yapımda da Hülya Avşar’ın kızını oynamak düştü ona. “Büyük bir tesadüftü benim için ve beni çok heyecanlandırmıştı. Ama ikisi de çok farklı rollerdi aslında. Oyunculuk açısından beni çok geliştirdiğine inanıyorum.” diyor Atasever.
Ama geçtiğimiz sezon yayınlanan ve töre cinayetlerini konu alan “Yaralı Yürek” adlı dizide bu defa bambaşka bir Vildan izledik. “Yaralı Yürek” dizisi Urfa’da çekiliyordu önce. Anımsarsınız bir grup Urfalı film ekibine saldırmıştı hani, “Urfa’yı ve Urfalıları kötülüyorsunuz” diyerek… Sonra da dizi Ürgüp’e taşınmıştı. Gelin şimdi Vildan’dan dinleyelim “Yaralı Yürek” günlerini… “Bir töre dizisiydi ‘Yaralı Yürek’. Ben Urfa’ya gittim ve gördüm, gerçekten öyle şeyler yaşanıyor. Ama sadece Urfa’da değil İstanbul’da da yaşanıyor bunlar. Tepki gördük Urfa’da. Onlar diziye karşı değillerdi, o dizinin Urfa’da çekiliyor olmasına karşıydılar.”
Ama çok güzel şeyler de yaşamışlar Urfa’da, güzel anıları da var o günlere dair… “Sokakta yürürken çay ikram ediyorlardı, mırra ikram ediyorlardı. Bir gün bir kadın geldi sete. Göğsüne vura vura ‘Ben seni izlerken göğsüme vurmaktan göğsüm acıyor. Biz bunları yaşıyoruz kızım’ dedi. O anda sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim.”

Çok konuşulan portakal
Gelelim “Altın Portakal”a…  “İki Genç Kız” filmindeki rolüyle 2005 yılında Antalya Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Portakal ödülünü kazandı Vildan Atasever. Daha doğrusu ödülü Beste Bereket’le paylaştı. Ve yine anımsarsınız, o dönem bu ödül epey tartışılmıştı. Kimileri hak etmediğini düşündü, kimileri öfkelendi, laf attı… Oldukça konuşuldu bu ödülle ilgili, yazıldı, çizildi… Peki, bu dönemde neler yaşadı acaba Vildan, neler hissetti?
“Antalya Film Festivali’ne gideceğimizi festival döneminde öğrendim. Film festivaline de o havayı koklamak için gitmiştim, ödül alırım diye değil. Kutluğ Ataman gibi bir yönetmenle çalışmış olmak en büyük ödüldü benim için zaten.” Böyle diyor genç oyuncu ama o gün yaşadığı heyecanı hayatı boyunca unutamayacağını da vurguluyor. Ödül töreni sırasında adı açıklandığında bakın neler hissetmiş: “Hayatım boyunca bir daha yaşar mıyım bilmiyorum ama müthiş bir geceydi… Hiç beklemediğim bir şeydi ödül… Beste Bereket’in ismi okunurken ayakta alkışlıyordum, yapımcımız sırtıma dokundu o sırada, ‘Sahneye çıksana, sen de ödül aldın’ dedi bana. Başladım ağlamaya… O kadar büyük bir sürpriz olmuştu ki benim için daha önceden düşünseydim ödül alabileceğimi bu kadar güzel bir heyecan ve mutluluk yaşayamayacaktım herhalde. Ayrıca hak, hukuk diye bir şey yoktu ki bu olayda. Orada bir jüri vardı ve ödülü onlar verdi sonuçta. O zaman o mutluluk sarhoşluğuyla söylenen hiçbir şey kötü gelmedi bana, çünkü çok güzel bir şey yaşıyordum… Ben iyiydim, enerjim iyiydi, ödülümü almıştım ve mutluydum…”
İşe bakın ki, geçen yıl da, bu defa ödülü neden onun almadığı konuşulmuş. “Yani alsan kabahat, almasan kabahat” diyor gülerek.

Kader’in Uğur’u
“İki Genç Kız” filmi ve buradaki başarısından sonra sırada yine bir sinema filmi ve yine bir ödül bekliyordu Vildan Atasever’i. Bu defa Zeki Demirkubuz’un yönettiği “Kader” adlı filmde, Uğur karakteriyle çıktı karşımıza. Yine harika bir performans, yine mutlu eden bir ödül… “Hikayeye çok inanmıştım okuduğumda. Hayatta böyle şeyler yaşamamış olabiliriz ama hepimiz kadınız; bir kadının aşık olduğu zaman neler hissedebileceğini, nasıl sevdiği adamın peşinden gidebileceğini biliyoruz. Oyuncuyum ben, insanları izlemeyi, hikayeler dinlemeyi seviyorum. ‘Ben Uğur olsaydım eğer nasıl biri olurdum?’ diye sordum kendime ve o rol öyle çıktı.”
Eğer “Kader” filmini izlemediyseniz mutlaka bir yerlerden bulun ve DVD’sini izleyin… Aşka bakışınızı bile değiştirebilecek bir film “Kader”… Her izlediğinizde aşkla, tutkuyla, insanlığın halleriyle ilgili farklı bir şey keşfedebileceğiniz bir film… Ama eğer mümkünse yine Demirkubuz’un yönettiği “Masumiyet” adlı filmi de bulun ve ikisini arka arkaya seyredin olmaz mı?
Neyse biz tekrar dönelim söyleşimize… “Kader” filmi Vildan Atasever’e 18. Ankara Uluslararası Film Festivali’nden yine En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırdı. Ama bu defa herkes ödülü hak ettiği konusunda hem fikirdi… Patırtı kopmadı yani…

Şimdi de Güneş
Şu sıralar Kanal D’nin yeni ve iddialı dizisi “Bıçak Sırtı”nda Güneş karakteriyle izliyoruz Vildan Atasever’i. “Güneş, kadınlığı henüz çözememiş bir genç kız aslında. Ama çok güçlü bir karakter… Hırslı, idealist, kafasına koyduğunu yapan biri… 13 yaşındayken ‘Ben ağabeyimi hapisten çıkaracağım’ diyor ve bunun için okuyor, avukat oluyor. Avukat olunca da ilk duruşmada ağabeyini hapisten çıkarıyor. Dizinin oyuncu kadrosu çok iyi, senaryo ekibi ve yapım firması da…” İşte böyle anlatıyor Vildan yeni dizisini… Oynadığı her rolün, canlandırdığı her karakterin ona bir şeyler kattığını, onu zenginleştirdiğini düşünüyor. Hep farklı kadınları oynamaktan zevk alıyor bu yüzden… Hep farklı hayatları yaşamak gibi yani…
“Oyuncu hep aynı rolleri oynamak istemez. Farklı bir şey yaratmak ister. Her oynadığımız karakterden bir şeyler öğreniyoruz… Her yönetmen, her senaryo bir şeyler öğretiyor bize. Mesela ben “Yaralı Yürek”te çalışırken Ürgüp’te bir sürü şey öğrendim. At binmeyi öğrendim, ebru sanatına başladım, artık ebruli yapabiliyorum. Seramik yapmayı öğrendim. Tecrübelerimizle büyüyoruz, her yaşadığımız bir şey öğretiyor bize… Ve o öğrendiklerimizle yeni adımlar atıyoruz. Bunu da oyunculuğumuza aktarıyoruz…
“Kadın İsterse” de oynayan Vildan’la, şimdiki Vildan çok farklı tabii… Çünkü büyüdüm ben… O süre içinde evlendim, boşandım… Boşanmanın ne demek olduğunu biliyorum artık. Büyüyorum… Yaşadıklarımı mesleğime aktarıyorum, mesleğimden öğrendiklerimi yaşamıma… İleride gurur duyacağım, izlerken mutlu olacağım işlerde yer almak istiyorum.”

Biliyor muydunuz?
Vildan Atasaver’in
-       Aslan burcu olduğunu,
-       Haksızlığa asla tahammül edemediğini,
-       Kavga eden iki köpek gördüğünde koşup ayırmak istediğini,
-       Evde vakit geçirmeyi çok sevdiğini,
-       Son günlerde izlediği filmler arasında en çok, Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği “Yumurta” adlı filmi beğendiğini biliyor muydunuz?

Aşk, evlilik ve ayrılık
 “Ben çok sevmiştim eşimi, hala da çok seviyorum. Şükürler olsun ki, öyle bir insan oldu hayatımda. Çok küçüktüm ben, aşık oldum, sevdim ve eşim ‘Benimle evlenir misin?’ dedi, ben de ‘Evet’ dedim. Biz yedi yıl birlikte olduk. Birbirimizi büyüttük, birbirimizden çok şey öğrendik. Ama bitmesi gerekiyordu ve bitti. Yani hayatta olması gerektiği gibi yaşıyoruz her şeyi. Evliliğimizi bitirdik ama bu demek değil ki birbirimizden nefret ediyoruz. Biz çok güzel şeyler yaşadık… O benim hayattaki en önemli dostlarımdan bir tanesi.”

RÖPORTAJ NOTU: Vildan Atasever'le bu röportajı, ilk eşinden yeni boşandığı günlerde yapmıştım. Eşim diye bahsettiği kişi ilk eşi yani, şimdiki eşi İsmail Hacıoğlu değil...

BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Ekim 2007

1 yorum: