19 Aralık 2011 Pazartesi

Veysel Diker

“Oyunculuk, hayata rağmen hayatı yaşamaktır”


Çatısız Kadınlar, Şaşı Felek Çıkmazı, Tatlı Hayat, Avrupa Yakası… Hepsi de birbirinden kaliteli ve uzun soluklu TV dizileri… 20 tane reklam filmi… Ama biz onu en çok Avrupa Yakası’ndaki Tacettin tiplemesiyle tanıdık ve sevdik galiba. Ekranların komik yüzü Veysel Diker korkularını, sevinçlerini, hüzünlerini ve verdiği var olma mücadelesini paylaştı bizimle. Ekranda gördüğümüz o renkli dünyanın öbür yüzüne, bilinmeyen yüzüne ayna tuttu biraz...

Terzi çıraklığı
“Ben Muş’ta doğdum. Yedi yıl çocukları olmamış annemle babamın. Yedi yıl sonra da ben dünyaya gelmişim. Doğuda yedi yıl sonra dünyaya gelen bir erkek çocuk… Bir nevi Mesih yani… Bana karşı kontrolsüz, aşırı bir sevgileri vardı.” İlkokulu Muş’ta bitirmiş Veysel Diker. Çocukluğunda terzi çıraklığı yapmış. Çok zor geçen o çıraklık günlerinden aklında kalan en güzel anı, ustasının gelene gidene ‘Bu çocukta bir cevher var’ demesiymiş. O cevherin ne demek olduğunu bilmese de iyi bir şey olduğunu hissedermiş çocuk aklıyla. Memur olan babası emekli olup Aydın’a yerleşmeye karar vermiş sonra. Hem de ne yüzden: “Aydın’ın sokaklarının çiçekli olduğunu duymuş birisinden. Ve biz kalkıp Aydın’a yerleştik.” Ama doğudan gelen bir çocuk olarak hiç de kolay geçmemiş Aydın’da ilk hayat…

Var olma kavgası
“Aydın’da okula başladığımda ilk gün öğretmen herkese adını, nereli olduğunu sormuştu. Ben de, ‘Adım Veysel Diker, Muşliyam’ demiştim. İşte o Muşliyam sözünü bana hep hatırlattılar. Sonra o arkadaşlarım ben televizyona çıkınca, beni arayıp ‘Gurur duyuyoruz seninle’ filan dediler ama o travmaları nasıl atlattığımı bir ben bilirim. Bütün bunların kavgasını vermek çok yorucu oldu.” Muş deyince hep içi sızlıyor Veysel Diker’in. “Muş’tan kaçmışlığımız var ya hani” diyor sesindeki hüznü gizlemeden. “Bize ait olan yerleri bırakıp batıya gittik. Başka yerde yıllar boyu hep bir yabancı olmanın duygusunu yaşamak ağır geldi. Hep ‘Ben de sizdenim’ kavgasını vermiş bir ruhla karşılaştım yıllar sonra. Hep kendimi sunmakla geçti Aydın’daki ilk yıllarım.”

Türküden Bocelli’ye geçmedim
Ama çocukluktan ilk gençliğe geçiş döneminde verdiği bu kavga, kendi deyimiyle onun ‘devrimci kişiliğini’ belirlemiş belki de. Muhafazakarlığı ‘Tekrarın güvenli limanı’ olarak tanımlıyor ve “İşte ben bu yüzden muhafazakar olamam” diyor. “Muhafazakarlığı limanda bekleyen teknelere benzetiyorum. Ben limandan çıktım bir kere, okyanusa geldim ve o okyanusta büyük savaşlar verdim. Bir ayağım doğuda bir ayağım batıda oldu hep. Televizyonumuz yoktu bizim. Babam kardeşimle beni kucağına alır türküler söylerdi. Sonra do yoğurt ekmek yedirerek yatırırdı. Annem de çok güzel hikayeler anlatırdı. Bu ülkenin türküleriyle, hikayeleriyle büyüdüm ben. Şimdi de sabah kahvaltıda Bocelli dinlemek çok hoşuma gidiyor. Ama eğer türküden Bocelli’ye geçseydim hemen vurgun yerdi bilincim. Ben olmazdım o zaman.” Gülerek espriyi patlatıyor arkasından, “Arada Türk Sanat müziği de dinledim yani.”

“Ben Veysel, beni fark edin”
İşte o günlerde başlayan ‘Ben Veysel beni fark edin’ kaygısının oyunculuğunu besleyen kaynak olduğunu düşünüyor şimdi. Lise yıllarında, bir piyeste oynayıp ilk kez sahneye çıktığında bir de bakmış ki, onu hor gören, onunla ‘Muşli’ diye dalga geçenler onu alkışlıyorlar. O zaman ‘Demek ki ben tiyatro yaparsam herkes benim farkıma varacak’ demiş kendi kendine. Yıllar sonra üniversitenin harita bölümünü bitirmesi ve bir meslek sahibi olmasına rağmen, o günlerde içine giren tiyatro sevdası onu hiç rahat bırakmamış. Ve yirmi dört yaşında üniversite sınavına tekrar girerek Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazanmış. Okul bitip de İstanbul’a geldiğinde ise yine aynı uyum süreci, yine aynı kavgalar ve çığlıklar… “Bu defa da Muşlu ve Aydın’lı Veysel’i İstanbul’a entegre etmem gerekiyordu. Alt katmanlar hiçbir zaman bırakmaz insanın peşini. Ki bırakmasın da… Onu kabullendikten sonra zaten mevzuyu da hallediyorsunuz.” Oyunculuğu, hayata rağmen hayatı yaşamak olarak tanımlıyor. “Tiyatro bölümüne girdiğimde varlığımı var oluşa dönüştürme aracı oldu tiyatro. Veysel’i anlamlandırabildiğim bir alan oldu. Olmaya da devam ediyor zaten. Artık hiç şüphem yoktu, yerim orasıydı benim. Ben bir şey olduktan sonra ne olmak istediğimi anladım.”

Birilerine yaslanmak, kendine ihanettir
Dönelim tekrar İstanbul günlerine. “Zordu hayat İstanbul’da. İnsanları tanımıyordum, sokakları tanımıyordum. Bana hamilik yapacak, destek olacak kimse yoktu. Yapımcıları öğrendim, yapım şirketlerini öğrendim, ajansları öğrendim. Gidi p çaldım hepsinin kapısını teker teker. ‘Ben Veysel Diker, oyuncuyum, benden haberiniz olsun’ dedim. Çok zor bir süreçti. Ama niyetim sağlamdı,kendimle ilişkim çok iyiydi. Beni anlatmak isteyen Veysel çok iyi anlattı o dönem. Oynamak isteyen Veysel çok iyi oynadı. Parasını almak zorunda olan Veysel onun peşinden koştu.” Ama tüm bu emek ve var oluş çabasının onu şu anda bulunduğu yere taşıdığını düşünüyor. Kolay elde edilmiş başarıları başarı olarak görmemesi de bundan. “Birilerine yaslanarak bir yerlere gelmek kendine ihanet bana göre” diyor.

Zuhal Olcay’la oynamak
Derken ilk rol gelmiş. Hem de nasıl…”Çatısız Kadınlar’ın cast çekimi vardı. Zuhal Olcay, Lale Mansur filan…Yıl 1999. Elimi kesilmişti. Görüşmeye gittim. Elimin nasıl kesildiğini anlattım, çünkü o anda benim için önemli olan oydu. Yönetmenin çok hoşuna gitmiş. Yönetmen Mahinur Ergun’du. Çok iyi bir kapı açmıştır, fark etmiştir beni. O dönem için hiç beklemediğim bir rol geldi bana. Zuhal Olcay’la karşılıklı bir sahnemiz var. Öyle bir bakıyor ki gözlerimin içine, ben beynimin arkasından delik açılıp duvara değdiğini sanıyorum Zuhal’in gözlerinin. Hatta dayanamadım Mahinur Ergun’a ‘Zuhal Hanım benim gözlerimin içine bakmazsa olmaz mı? Oynayamıyorum ben’ dedim.” Zuhal Olcay’ın da hoşuna gitmiş olacak ki o nahif hali, ‘Ah canım’ diyerek sarılmış ona. Sonra da gözlerine değil omzuna bakmış oynarken. “Zuhal Olcay’ın gözlerine tutunarak oynadım ben. Aslında güzel bir el verme halidir o, göz verme halidir. O anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum.” Ardından de TRT’nin sevilen ve uzun soluklu dizilerinden Şaşıfelek Çıkmazı’nda yine Derya Alabora, Fikret Kuşkan ve Füsun Demirel gibi oyuncularla devam etmiş yoluna.

Tatlı Hayat ve Avrupa Yakası
Derken ‘Tatlı Hayat’ macerası başlamış Veysel Diker’in. Bu defa da bir başka büyük ustayla Haluk Bilginer’le karşılıklı oynadığı bir rol. Ve tabii ki Türkan Şoray’la da…”Bir erkek çocuğu nasıl babasını örnek alırsa, genç bir oyuncu için örnek alacağı bir oyuncu Haluk Bilginer. Onunla oynamak gerçek anlamda bir eğitimdi benim için. Şimdi aynısını Gazenfer Özcan’la yaşıyorum Avrupa Yakası’nda.” Evet biz de sözü ne zaman Avrupa Yakası’na getireceğiz diye düşünüyorduk zaten. Her ne kadar daha önce de pek çok kaliteli dizide oynamış olsa da, Veysel Diker’in daha çok insan tarafından tanınmasını ve sevilmesinde bu dizinin payı çok büyük kuşkusuz. “Tacettin rolü için Gülse Birsel’le görüşmeye gittim. Konuşurken birden Gülse parmağını uzattı ve ‘A, Tacettin bu işte’ dedi. Böylece Tacettin oldum. Gülse’nin korkunç bir zekası ve algısı var.” Avrupa Yakası’nın niye bu kadar sevildiğini ise, gazino diliyle yanıtlıyor. “Çünkü herkesin bir masası var. Anne babalar, muhallebicide oturup erkek muhabbeti yapanlar, dergideki kızlar. Üstelik vejeteryanı, zekisi, tikisi, hala kendini 18 yaşında sananı hepsi var. Onun için de hedef kitlesi çok geniş. Dördüncü sezonuna giriyor dizi. Gülse’nin heykelini dikerler bence.” Yani yeni sezonda da Tacettin’in maceralarını izlemeye devam edeceğiz anlaşılan.

Bir ilişkiye inanmaya inanıyorum
“Yaşının rolünü geciktiren insanlardan değilim.” diyor Veysel Diker ve bakın bunu nasıl açıklıyor: “Her yaşın bir rolü var ve insanların çoğu rolünü erteliyor. Çünkü büyümek sancılı bir şey… Fark etmek sancılı bir şey… Ama insan farkına vardığı sürece insan olur bence. Artık 39 yaşındayım ve hala 22 yaşında tiyatrocu olmak isteyen genç kızlarla gönül eğlendirmek istemiyorum. ‘Koca’ kelimesi ne barındırıyor bilmiyorum ama ben paylaşımcıyım. Özgürlüğe inanıyorum, bir ilişkiye inanmaya inanıyorum.”


BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Eylül 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder