27 Aralık 2011 Salı

Sema

“Efsane Hanımlar”ın büyülü sesi

“Birkaç taş plak... silik fotoğraflar, birkaç afiş, çok az yazılı belge, çok az anı… Kulaklarımda kalan cızırtılı sesler… unutamadığım sesler… tangolar, operetler, kantolar… Bu şarkılar beni içlerine çeken, ‘beni de unutma, beni de unutma’ diyen şarkılardır… Bu hanımlar öyküleriyle etkili, sesleriyle büyülü hanımlardır… bu hanımlar teğmen eşlerine aşık olup, sahneleri terk edip, şarkı söylemekten vazgeçip eşleriyle şark hizmetine giden Cumhuriyet döneminin kadınlarıdır… Sesleri, kimi kez hüzünlü, kimi kez kırılgan, kimi kez şen şakrak, kimi kez bir bahar çiçeği, kimi kez rüzgarda uçuşan kar tanesidir. Kimi kez de ben seni işte böyle baştan çıkarıveririm dercesine acımasızdır… ağlarsınız… gülersiniz… eğlenirsiniz… ve dayanamayıp kulağınıza çarpan sesleri tekrarlamaya başlarsınız… ve bilirsiniz ki bu sesler öyle bitip tükenecek gibi değildir… ve bilirim ki onların yankısıyım artık yani EKHO’yum ben...”

Böyle anlatıyor Sema, “Ekho-Efsane Hanımlar” adlı albümüne yazdığı önsözde, o eski zamanların, hüzünlü kadınlarını… Ve onların sesi oluyor, nefesi oluyor… “Fikrimin İnce Gülü’nü ya da ‘Aşk Kerpeteni’ni onun o yumuşacık, kadife gibi sesinden dinlerken, o eski zamanların güzel sesli, güzel bakışlı kadınlarının da ruhuna dokunuyorsunuz sanki.
Çok kişi bilmez belki Sema’yı. Kendine özgü bir dinleyici kitlesi vardır onun… Televizyon programlarında, gazete haberlerinde rastlamazsınız ona. En iyi bildiği işi yani şarkı söylemeyi sesiz sedasız ama ruhunuza dokunarak, iz bırakarak yapanlardan o… Kendine sanatçı değil ısrarla şarkıcı denmesini isteyen güçlü bir ses, sıra dışı bir kadın…

“Hikaye anlatmayı seviyorum”
Önce yaptığı müziği nasıl tanımladığını soruyoruz Sema’ya. “Aslında tanımlamak istemiyorum. Ben ses çıkartıyorum, şarkı söylüyorum. Sevdiğim şarkıları seslendiriyorum, sevdiğim müzik türlerini seslendiriyorum. Beni ilgilendiren tek bir konu değil aslında, ben projeleri seviyorum. Örneğin “Şeyh Bedrettin Destanı”, örneğin son çalışmam “Ekho… O anlatıcılık aslında beni cezbeden yanı. Ben hikaye anlatmayı seviyorum.”
Peki, neden “Efsane Hanımlar” dediğimizde önce Seyyan Hanım’dan bahsediyor bize. “Benim ilk etkilendiğim Seyyan Hanım’dı. Seyyan Hanım’ın bana ruhundan bir parçayı bırakıp gittiğini düşünüyorum. Belki inanmayacaksınız ama bir hafta boyunca yalnızca bir şarkısını dinledim. Ama onu taklit etmiyorum. Ben taklitçi değilim mesela, öyle bir yeteneğim yok. O kadar ruhuna giriyorum ki! O sözlerin inceliğini, o duyguyu alıyorum ve tekrar geri veriyorum. Ama geri verirken Sema olarak geri veriyorum, Seyyan Hanım olarak değil. Onlara gönül borcumuz var diye düşünüyorum.”
Seyyan Hanım, Bayan Fahriye, Makbule Hanım, Mürşide Hanım, Leman Ekrem Hanım, İzmir’li Süheyla Hanım ve diğer “Efsane Hanımlar”… Sema’yı dinlerken, sanki hepsinin tek tek yüzünü görmüş, sesini duymuş gibi oluyorsunuz. Sanki onların hikayesi sizin hikayeniz oluyor artık…

Her yer sahne onun için
Sema bugüne kadar pek çok albüm çıkardı, yurt içinde ve dışında pek çok konser verdi. Vermeye de devam ediyor. Ayrıca Garaj İstanbul’da “Hariçten Gazel Okumak Yasaktır” adlı bir gösterisi var şu günlerde. “Bir kadın var, ne tür müzik duyarsa duysun hep kendi şarkılarını söylüyor. Her delice ritimde bile kendi şarkılarını söylüyor. Başka bir dünyada yaşıyor kadın, kalmış orada.” Böyle anlatıyor kısaca sahnede canlandırdığı, hangi şarkıyı duyarsa duysun hep kendi şarkılarını söyleyen kadını…
“En büyük hayalim hep sahnede olmak, son nefesimi sahnede vermek isterim derler ya, ben neredeyse böyle bir duyguya sahibim. Hep şarkı söylemek, hep sahnede olmak istiyorum. Ama sahne derken, nerede şarkı söylemeye başlarsam orası sahne olabilir benim için. Şarkı söylediğim her yer sahne oluyor yani. En büyük dileğim sağlıklı olup hep ses çıkarabilmek.”
Evet, biz de hep onun şarkılarını dinlemek, anlattığı hikayelerin içinde kaybolmak, bilmediğimiz yaşamlara onunla dokunmak istiyoruz…

RÖPORTAJ NOTU: Sema'yla bu röportajı, henüz sokaklardan masaların kaldırılmadığı günlerde Asmalımescit'te yapmıştık...Sesi kadar kendisine de hayranlık duymak için iki satır sohbet yetmişti bile... Şarap içecektik birlikte, olmadı; hayat gaileleri işte... En çok ona yanarım şimdi...

BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Mayıs 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder