24 Aralık 2011 Cumartesi

Burak Hakkı

Bir modern zaman şövalyesi

Yağmurlu ve hüzünlü bir Kasım sabahı… Son durakta iniyoruz Ada vapurundan… Büyükada’dayız… “Dudaktan Kalbe” dizisinin çekildiği beyaz köşkü soruyoruz ilk karşılaştığımız Adalıya… İnceden inceye yağan yağmurun altında, faytonla yaptığımız kısa yolculuk günün ilk armağanı… Çekimin yapıldığı köşkün önünde iner inmez faytondan, uzaktan görüyoruz onu… Siyahlar içinde… Onun bölümleri çekiliyor… Bir kenara çekilip bekliyoruz çekimin tamamlanmasını. Kısa bir süre sonra gülümseyerek geliyor yanımıza Burak Hakkı. Köşkün mutfağına geçip başlıyoruz sohbete… Kibar, alçakgönüllü, rahat ve samimi… Olduğu gibi yani… Biz de olduğu gibi aktarıyoruz size aramızdaki güzel sohbeti…

Basketboldan modelliğe
1972 yılında İstanbul’da doğmuş Burak Hakkı. İstek Vakfı Semiha Şakir Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ekonometri bölümünü kazanmış. Üniversitenin ardından da MBA İktisat mastırı eğitimi için İsviçre Montreux’deki Europan University’den burs kazanmış ve eğitim için bir süreliğine İsviçre’ye yerleşmiş. Ama oradaki okula ve yaşama alışamadığı için mastırını tamamlamadan tekrar Türkiye’ye dönerek, İ.Ü. İktisat Fakültesi ekonometri mastırı sınavlarına girmiş ve birincilikle kazanmış. Fakat onu da yarım bırakarak bu defa mankenliğe başlamış Burak Hakkı.
Üniversitede okuduğu yıllarda aynı zamanda basketbol da oynuyormuş. İlk önceleri Ülkerspor (o zamanki Nasaş), genç takımında sonra da A takımında basketbol oynamış. İşte modelliğe başlaması da tam bu döneme denk geliyor. Modellik çok hoşuna gitmeye başlamış hele de, ilk kazandığı parayla araba alınca… Modellik ağır basınca da, basketbol hayatını noktalamış yakışıklı oyuncu.

Hayallerim başkaydı
Modelliğe başladıktan on yıl sonra yani 2000 yılında da bu kez oyunculuğa adım atmaya karar veriyor Burak Hakkı. Pek çok dizide ve TV filminde rol almış olmasına rağmen “İnsanların beni en çok hatırladığı projeler Gurbet Kadını, Kaybolan Yıllar ve şimdi oynadığım Dudaktan Kalbe’dir” diyor. Oyunculuğu çok sevmiş Burak Hakkı, bu yüzden de “Mankenden oyuncu olur mu?” tartışmalarına hiç prim vermiyor ve “Oyunculuk tamamen duyguyla alakalıdır. O duyguyu verebiliyorsanız sorun yok bence” diyor.
Oyunculuk eğitimi almamış, hiçbir oyuncu koçuyla da çalışmamış bugüne kadar. Ama oyunculuğa başladığı on yıldan bu yana kendini geliştirmeye çalışmış hep. Kitaplar okumuş, kendini ve birlikte rol aldığı usta oyuncuları gözlemlemiş. Bu yüzden de ilk oyunculuğa başladığı dönemle şimdiki arasında dünya kadar fark olduğunu itiraf ediyor ve “İlk araba kullanmaya başladığımda nasıl kötüysem ve şimdi ne kadar iyi araba kullanıyorsam tıpkı öyle” diyerek açıklıyor bu farkı.  
Beğendiği aktörleri sorduğumuzda “Haluk Bilginer, Şener Şen, Gurbet Kadını’nda birlikte oynadığımız Timuçin Esen, eski mankenlerden podyumdan da arkadaşım olan Kenan İmirzalıoğlu ve Kıvanç Tatlıtuğ” diye yanıtlıyor sorumuzu.

Bizimkisi şans biraz
Öyle kariyer planları yapan, önüne hedefler koyan ve adımlarını ona göre atan adamlardan değil o. Tam aksine kendini yaşamın akışına bırakıyor ve yaşam ne çıkarırsa önüne onu yaşamayı seviyor. Zorlamadan, zorlanmadan… Hırslarla, başarı tutkusuyla örülmüş bir dünyası yok... Öyle büyük büyük hayalleri, planları de yok geleceğe dair. Zaten hayali yarışçı ya da basketbolcu olmakmış eskiden ama şimdi oyunculuk yapıyor.  O yüzden de hayal kurmak yerine yaşamın ona sunduğu kapıları aralamayı tercih ediyor işte.
Basit, sade, güvenli, huzurlu ama eğlenceli bir dünyası var. Aslında dünyaları var demek daha doğru olur herhalde. Çünkü kendisi gibi başarılı bir manken ve şimdilerde oyuncu olan eşi Sema Şimşek’le birlikte, gözlerden uzak, sakin, huzurlu bir hayat sürüyorlar. Bu camiada evlilikler uzun yürümez diyenlere inat… Peki işin sırrı nerde? “Ben çok fazla egoları olmayan bir insanım. Bir de biz yıllardır tanıyoruz birbirimizi. Sevgili olmadan önce çok uzun zaman iki iyi arkadaştık Sema’yla. Önceden arkadaş olduğunuz bir insanla sonra sevgili olduğunuzda daha farklı oluyor ilişki. Biz birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Bu kadar sene geçti, bunca zamandır birbirimize sesimizi dahi yükseltmedik. Ama bunu herkes yakalayamıyor tabii. Bizimkisi şans biraz…”

Keman eğitimi
Her ne kadar oyunculuk eğitimi almamış olsa da bir oyuncu için rolünün gerektirdiği bir takım eğitimlerden geçmenin önemini çok iyi biliyor Burak Hakkı. Örneğin şu anda oynadığı “Dudaktan Kalbe” dizisindeki Hüseyin Kenan karakteri, dünyaca ünlü bir keman sanatçısı olduğu için keman dersleri almaya başlamış çoktan. “Keman dersi için hocalar geldi buraya ve dediler ki, ‘En az üç ay sadece tutuş eğitimi almanız gerekiyor’. En basit eğitim üç ay sürüyor yani, düşünün. İyi bir keman çalabilmek içinse en az üç yıla ihtiyaç var. O da yeteneğiniz varsa… Şimdi ben iyi keman çaldığım için seçilmedim tabii bu role. Ama en azından kemanı düzgün tutabilmek için birkaç eğitim aldım. Şimdi ilk günkü kadar kötü çalmıyorum.”
Aslında dizi çekmek istemediği bir dönem gelmiş ona teklif. Ama “Dudaktan Kalbe”yi okur okumaz, çok keyifli olacağına inandığından “Evet” demiş projeye.

Kendi tarihimizi anlatamıyoruz
Burak Hakkı en çok kendi tarihimizi yeterince anlatamamamıza bu işi yabancılara bırakmamıza içerliyor. Bu konuda söyleyecek o kadar çok sözü var ki: “Belki haddime düşmez ama bunu söylemek istiyorum, Türk sinemasında henüz dünya kalitesine yakın işler yapıldığına inanmıyorum. Biz kendimizi iyi tanıtamıyoruz. Mesela Atatürk’ü yabancılar bizden daha iyi tanıyor, biliyor. Daha dünya çapında bir Atatürk filmi çekemedik mesela. Gandhi yapıldı örneğin, başka pek çok yabancı devlet adamı yapıldı. Neden Atatürk de olmasın? Bu güne kadar ne Osmanlı’yı tam olarak anlatabildik bence ne de yeni cumhuriyetimizi. Amerikanın iki tane uyduruk savaşı var, işte Vietnam falan… Onların üzerine iki yüz tane film çektiler, bilmem kaç tane Oskar aldılar… Birinci dünya savaşında biz de vardık mesela, bizim bir Gelibolu’muz var, Çanakkale’miz var… Bunları İngilizler belgesel yapıyor, onlar bizi anlatıyor, ‘Türkler ne kadar muhteşemdi’ diye. Ama biz bilmiyoruz ve yeni nesillere aktaramıyoruz bütün bunları. Şimdi bunu bu diziye şöyle bağlayabiliriz belki: Bu bizim romanımız, “Dudaktan Kalbe”. Reşat Nuri Güntekin bunu 1924 yılında yazmış. Gençlik kitabını okumuyor biz de dizisini yapıyoruz seyretsinler diye. Ama bu izlenmiyor da vurdulu kırdılı başka diziler izleniyor işte.”


Sakinlik güzel şey…
Çalışmadığı zamanlarda evde vakit geçirmeyi seviyor. Uzaktan kumandalı oyuncaklarıyla ve Playstation’ıyla oynuyor, internette vakit geçiriyor ve motosikletiyle geziyor. “Sakinlik güzel bir şey, kalabalık sevmiyorum ben... Kalabalık ve kapalı ortamlar geriyor beni. Huzur ve sakinlik en güzel şeyler hayatta…”
“Siz de biraz fazla rahatsınız sanki, çok uzun yaşayacaksınız” diyoruz. Ama küçük bir sorun var sadece: Kadınlar pek sevmez rahat erkekleri değil mi? “Evet çok geniş bir adam olduğumu söylerler. Benim hayatımda plan yoktur. En büyük hedefim mutlu olmak hayatta. Kendimi negatif hissedeceğim ortamlara girmem, kendimi mutsuz etmek için bir şey yapmam. Haberleri izlemem mesela.”

BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Aralık 2007

RÖPORTAJ NOTU: Burak Hakkı ile bu röportaj, 4 yıl önce yağmurlu bir günde 'Dudaktan Kalbe' dizisinin çekildiği Büyükada'da yapıldı...Röportaj için sözleştiğimiz dizinin yönetmen yardımcısı Burak Hakkı'ya söylemeyi unutmuş...Gittiğimizde hiçbir şeyden haberi yoktu, ona rağmen bizi kırmadı, çekim aralarında bu röportajı verdi. Üstelik de kendi kabahati olmadığı halde, mahcup oldu, defalarca özür diledi...Bütün zarafetiyle güzel izler bıraktı geride... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder