21 Aralık 2011 Çarşamba

Barış Falay

“Bana hiç benzemeyen adamları oynamak istiyorum”


İki yıldır her Salı akşamı bizleri ekranlara kilitlemeyi başaran bir dizi var: Aliye. Hikaye o kadar güzel, oyuncular o kadar sahici ki, onlarla yatıp onlarla kalktık, onlarla ağlayıp onlarla güldük iki yıldır. Ama içlerinden bir tanesi var ki, her defasında ‘Bir insan bu kadar mı doğal oynar’ diye düşündürdü bize. Önce kötü adam olarak tanımıştık onu. Sonra o kadar da kötü olmadığını gördük. Derken iyiliğin ve kötülüğün bir takım koşullara bağlı olduğunu, aslında kötü sandığımız bir insanın da ne kadar iyi olabileceğini gösterdi bize. Tıpkı hayatın kendisi gibi… Az sonra okuyacağınız söyleşi sırasında anladık ki, ‘Mücahit’ rolüyle gönlümüze taht kuran Barış Falay bizi daha çok şaşırtacak.

Oyunlar kuran bir çocuk
1972 yılında Edremit’te doğmuş Barış Falay, memur bir ailenin ikinci çocuğu olarak. Sekiz aylık doğmuş, sezeryanla. Sabırsızlığını da bununla açıklıyor: “Hayatım hep kendime ‘sabretmeyi öğren Barış’ demekle geçti. Ama öğreniyoruz, yaşam öğrenmek zorunda bırakıyor.” Babası memur olduğu için çocukluğu farklı şehirlerde geçmiş. Trakya’dan Diyarbakır’a kadar dolaşmış. Ama o bundan hiç şikayetçi değil. “Farklı kültürlerle yoğrulmak çok şey katıyor insana” diyor. Oynama güdüsü çocukluk yıllarından beri varmış aslında. Hatta bayram ziyaretlerinde ablasıyla birlikte kapı kapı dolaşıp program yaparlarmış. Ablası şarkı söyler o da kendi hazırladığı skeçleri oynarmış. Müthiş paralar da kazanmışlar kendilerine göre. Ta ki bir gün babası durumu fark edip olaya el koyana kadar!. “Eski toprak düzgün adamlardandır babam. Durumu fark ettiğinde tek tek o topladığımız paraları geri vermek zorunda kaldık.”
İlkokul üçüncü sınıfta Ankara’ya gelmişler ve ilkokulu, ortaokulu, liseyi hep Ankara’da okumuş Barış Falay.

Tiyatroyla ilk tanışma
Lise ikinci sınıftayken ışıkçı olarak çağrıldığı tiyatroda, gelmeyen bir oyuncunun yerine sahneye çıkması istendiğinde, ‘Sahne tozunu yutanlar iflah olmaz’ sözünü henüz bilmiyordu herhalde. “Şu rolü markeler misin dediler. Markelemek ne demek dedim, okur musun dediler. Okudum ve çok keyif aldım. Keyif aldığım da belli oldu ki sanırım bir süre sonra o rol bana kaldı.” Tiyatroyla ilk tanıştığı o andan itibaren ‘Benim mesleğim bu’ demiş kendi kendine. “Çok net söyledim bunu, çok kararlıydım. Oyunculuk çok net karar vermeniz gereken bir meslek. Başka türlü oyuncu olunabileceğine inanmıyorum.” Aynı dönemlerde bir de barmenlik macerası olmuş Barış Falay’ın Bodrum’da. “O dönemler Bodrum çok farklıydı. Barlar türlerine göre ayrılırdı. Ben daha çok rock barlarda çalıştım. Akşam üstleri rock barlar sohbet ortamıdır zaten. Ama çok ağır bir meslek. Saatlerce yüksek volümlü müzik dinleyip, alkollü insanlarla uğraşmak gerçekten zor. Ben de öyle çok sakin bir adam değilimdir. Yok dayanamayacağım deyip çıktım bir gün. Zaten mesleğim konusunda nettim, karar vermiştim bir kere tiyatrocu olmaya.”
İzmit’in yeri ayrı
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Oyunculuk bölümünde okurken bir yandan da Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıkmaya başlamış. Mezun olduktan sonra da çeşitli oyunlarda sahne almış. Derken bir gün İzmit Şehir Tiyatrosu’nun bir sınav açacağını öğrenince hemen sınava girmiş. “Ya askere gidecektim ya o sınava girecektim. Bir deneyeyim dedim ama çok kötü bir sınav geçirdim. Olmayacak dedim kendi kendime çünkü çok başarısız olduğumu düşünüyordum.” Ama bir tanıdığı ona müjdeli haberi vermiş. Kazandığını öğrenince de epey bir süre inanamamış gerçekten sınavı kazandığına. “O zamanlar ilk kurucusu ve başındaki kişi Işıl Kasapoğlu’ydu. Gençlerden kurulu bir ekipti ve kalıplaşmamış bir yapıydı. O yüzden de çok heyecan vericiydi benim için, denemek istedim.” Ve 10 yıldır İzmit Şehir Tiyatrosu’nun kadrosunda oyunculuk yapıyor Barış Falay. Gerçekten çok ilginç projelere imza atıyorlar ve Türkiye’de yapılmamış ya da az yapılmış işler yapıyorlar. “Biz kendimize inanıp iyi şeyler yapacağız dedik ve bunun meyvelerini İzmit’te topladık. İlk yıllarda on binler civarında olan seyirci bugün yüz altmış bin civarında. Oyunlarımız genelde dolu geçiyor.” Bu yıl geçen dönemden devam eden iki oyunda oynuyor Barış Falay. Birisi ‘Karar Kimin’ diye ötenaziyle ilgili bir oyun. Diğeri ise bir Aziz Nesin Klasiği ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’. Ayrıca bu sezon bir üçüncü oyun daha eklenecek bu listeye. Onu sahnede izlemek için İzmit’e gidemiyorsanız yapacak tek şey oyunların turneye çıkmasını beklemek…

İstanbul’a geliş ve Aliye
Sıra geliyor en merak ettiğinizi sandığımız konuya. Aliye macerası ve Mücahit rolü nasıl başladı acaba? “Aliye’deki Mücahit rolünün geleceği çok belli değildi aslında. 4-5 bölümlük bir roldü. Dolayısıyla beni tiyatroda keşfedip, dur sana göre müthiş bir rol var demediler. Görüşmeye çağırdılar. Yönetmen Kudret Sabancı ve yazım ekibi. Senaryoyu okuduğumda minnacık bir roldü Mücahit ama eğer tiyatro eğitimi aldıysanız, dramatoloji bilginiz varsa şunu görebiliyorsunuz: Evet bu adam ateşleyici bir karakter, sıkı bir karakter yaratılabilir bundan. Böylece vazgeçme şanslarını ellerinden alabilirsiniz. Bakıp bunu söyledim, evet Mücahit müthiş bir adam haline getirilebilir dedim. Bunun da tamamen kuramsal bilgiyle alakalı olduğunu düşünüyorum.” Böylece o ufacık rol, büyüdü büyüdü ve Mücahit’i Aliye’nin vazgeçilmez bir kahramanı, Barış Falay’ı da milyonlarca insanın tanıyıp sevdiği bir oyuncu haline getirdi. İşini iyi yapmaktan ötürü duyduğu sözlerin onu çok mutlu ettiğini söylese de, bu kadar tanınıyor olmanın bir takım özgürlükleri elinden aldığını da itiraf ediyor: “Oyuncunun zorunluluğu hayatı gözlemlemek, farklı insanları demiyorum hayatı seyretmek. Ama tanınmak bunu elinizden alıyor. Yani artık siz hayatı seyredemiyorsunuz, sizi seyrediyorlar.”

Mücahit’ten sonrası
“Çok nankör bir iş oyunculuk. On tane iyi iş yaparsınız herkes bayılır. Ama eğer bir işte beğenmezse seyirci sizi – ki ben henüz kötüsünü yapmadım- yerden yere vurur. Üstelik bizde mesleğiniz eleştirilmiyor sadece, karakterinize kadar iniyor eleştiri.” İşte böyle düşünüyor Barış Falay, belki de o yüzden çok titiz, bundan sonra oynayacağı roller konusunda. Biraz daha radikal, biraz daha uç rolleri oynamayı seviyor. “Çünkü şöyle bir malzemem olduğunun farkındayım: Uç rolleri oynarken doğal olabilmek çok zordur. Bunu başarabiliyorum. Katili oynamak için katil olmak gerekmiyor ki! Gerçek oyuncularda kendisiyle hiç alakası olmayan rolleri oynama tutkusu fazlaca vardır. Ama star sisteminde bu yok. Star sistemi kendinizi oynatıyor size dolayısıyla size senaryo yazılıyor. Halbuki benim oyunculuktan anladığım sizinle hiç alakası olmayan rolleri oynamak. Bir saattir sohbet ediyoruz. Benim hiç Müco’yla alakam var mı?” Gerçekten de bir saattir sohbet ettiğimiz kişinin Mücahit’le uzaktan yakından bir ilgisi yok. “Meselem de bu zaten. Kendime hiç benzemeyen bir sürü adamı oynamak istiyorum. O hayatları yaşamak kadar keyifli bir şey yok çünkü. Dahil olmadığın hayatları yaşamak çok keyifli.” Şu anda Mücahit’le uzaktan yakından alakası olmayan bir adamı oynamak ve sadece inandığı işleri yapmak gibi bir meselesi olduğunu söylüyor. Ama yine de bazı soru işaretleri taşıyor kafasında: “Bekleyip gerçekten süper olacağına inandığım bir iş mi yapayım yoksa… Televizyon nankördür, altı ay iş yapmazsanız sizi kimse hatırlamaz. Yani oyuncu iki arada bir derede kalıyor.”

Eşi de tiyatrocu
Barış Falay kısa bir süre önce kendisi gibi tiyatrocu olan Esra Ronabar’la hayatını birleştirdi. Esra Ronabar’ı Bir İstanbul Masalı dizisindeki ‘Binnur’ rolünden hatırlarsınız. İki buçuk yıllık birlikteliklerini evliliğe dönüştürmüşler. Nasıl tanıştıklarını Falay’dan dinleyelim: “Azizname’yi oynuyorduk. Turneye gelmiştik İsanbul’a Dormen Tiyatrosu’na. Eşim de oyuncu olduğu için, adettir oyuncular birbirlerini kuliste ziyaret ederler tanımasalar da. Oyuna hazırlanırken onu gördüm birden kuliste. “Şahane oldu’ dedim, iyi ki gördüm seni. Ve daha o an karar verdim hayatımın insanı olduğuna. Gariptir hayatta kazandığım şeyler hep en büyük zaafımı yenerek kazandığım şeyler oldu: Sabretmek… Sabretmekten kastım zaman değil, o duygu hali. Yani sakin olmayı becerebilme hali. İşte eşim ve işim bana sabretmeyi öğretti.”
Şimdi ikisi birlikte tiyatroda sahne alıyorlar. Bu arada eşi Esra Ronabay da, yeni sezonda ‘Beyaz Gelincik’ dizisinde oynayacakmış. Bu dizinin izleyicilerine duyurmuş olalım.

Düş kurmak güzeldir
Biraz da gelecekten ve hayallerden bahsedelim diyoruz. “Eiffel’in düşünü kurmadan Eiffel’i kuramazsınız ki” diyor ve ekliyor, “Hayalleri çok önemsiyorum. Birbirinden çok farklı, çok bağımsız rolleri oynamak istiyorum. Bir gün Türk sinema sektörünün gerçekten oluştuğunu, Türk tiyatrosunun dünyayı yakalayabilecek kabiliyette yazarlara kavuştuğunu görmek ve onlarla soluk almak istiyorum.
Sohbeti yine Aliye’yle noktalıyoruz: “Çok keyifli ve heyecanlı bölümler bekliyor seyirciyi Aliye’de. Düğümler teker teker çözülüyor. Son bölümleri oynarken heyecanım çok yüksekti. Aliye çok önemli şeyler söylüyor bence seyirciye. Türkiye’de boşanmış kadının yeniden bir hayat kurabilmesinin ne kadar önemli olduğunu, birçok kişiye kabul ettirmeyi başardı bence. Tek başına bu bile yeterlidir ve çok önemlidir. Aliye hep bir kadın hikayesi olarak düşünüldü. Baktığınızda evet bir kadın hikayesi ve bu yüzden erkeklere çok fazla şey söylüyor.”

Barış Falay’la oyunculuk üzerine
  • Sinema, tiyatro, ya da dizi oyunculuğu… Ben çok ayırmıyorum aslında. Tiyatro oyunculuğunu da kutsallaştırmıyorum. Çünkü kutsallaştırdığımız şeyler, yaşamdan kopardığımız şeyler oluyor. Neyi kendinize tapınak haline getirirseniz onun altında ezilmeye mahkumsunuz.
  • Türkiye’de şöyle bir gariplik var: Siz bir şeyi iyi oynarsanız, sizi o zannediyorlar. Seyircinin beni Müco zannetmesi problem değil ama bu işin içindeki kanal yöneticilerinin, yapımcıların da böyle zannetmesi biraz tehlike arz ediyor. Bu, sinema kültürümüzle alakalı bir durum sanıyorum.
  • Ben oyuncu olarak kimseye hayran olmadım. Bir oyuncu için, birilerini fazlaca beğenmenin ve taklit etmenin tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de yeterince Robert de Niro taklitleri var.
  • Bir oyuncu sahneye çıktığında ya da kamera önüne geçtiğinde, ‘Bu işi dünyada en iyi ben yaparım’ demezse, o işi biraz eline yüzüne bulaştıracağına inanıyorum. Mesleğinizi yaparken ‘En iyiyim’ demeniz lazım.
  • Biz insanlara ha deyince göremeyecekleri hayatları sunuyoruz, ha deyince duyamayacakları hikayeleri anlatıyoruz. Hikaye anlatıcılığının önemi burada. Hikayenizi anlatırken işiniz bittiğinde, o hikayenin dışında kendi hikayeniz olduğunu unutmamanız gerekiyor.

BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Ekim 2006


RÖPORTAJ NOTLARI: Barış Falay'la bu röportajı 'Aliye' dizisinin gözlerde yaş bırakmadığı ve Mücahit tiplemesinin bir fenomen olduğu günlerde yapmıştım. Sigara yasağı yeni yeni başlamıştı ve Hürriyet'in bahçesindeki mis kokulu (!) çadırda konuşmuştuk... Şimdi o çadırın yerinde Kahve Dünyası var...
Röportaj notlarına son not: Şimdi ne o Kahve Dünyası ne de o Hürriyet binası var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder