18 Aralık 2011 Pazar

Bennu Yıldırımlar

“Hayat, Fikret gibi olmakla geçmiyor”

Bennu Yıldırımlar, 4 yıl boyunca tiyatroda “Yaprak Dökümü”nün Fikret’ini oynadı. Şimdi ekranda da Fikret’i canlandırıyor. İki Fikret arasındaki 80 yıllık farka rağmen, Türkiye’de o günlerden bu günlere pek bir şey değişmemiş galiba…


İstanbul’un en eski, en şirin ve en az bozulmuş semtlerinden birisi Kuzguncuk. Belki de bundan, pek çok televizyon dizisine ev sahipliği yapması. Şimdilerde sevilen televizyon dizisi “Yaprak Dökümü” de bu güzel semtte çekiliyor. “Perihan Abla” sokağını ve “Ekmek Teknesi” adlı kafeyi geçtikten sonra Sitare Kafe’ye geliyoruz. Sıcak, hoş, samimi, eski zamanların esintisini, tadını taşıyan bir yer burası. Tıpkı Kuzguncuk gibi… Bir de bahçesi var arka tarafta. Mayıs güneşiyle merhabalaşalım biraz diyerek bahçedeki masalardan birine kurulup beklemeye başlıyoruz Bennu Yıldırımlar’ı, bir yandan “İyi ki röportaj için bu şirin mekanı seçmiş” diye düşünerek. Derken bütün güzel enerjisiyle giriyor kafeden içeriye Bennu Yıldırımlar ve işin en zahmetli kısmı olan fotoğraf çekimlerinin ardından başlıyor sohbetimiz.

Süper Baba’nın asi kızı
İlk olarak “Süper Baba” dizisiyle girdi hayatımıza. Şimdiki kadar dizi bombardımanına tutulmadığımız o mutlu mesut günlerde, herkesin dilinde olan, kaliteli bir diziydi “Süper Baba”. Bennu Yıldırımlar da dizide oynadığı “asi kız Elif” karakteriyle sevdirmişti kendini bizlere. Ama gelin biraz daha geriye gidelim ve “Süper Baba”ya kadar Bennu Yıldırımlar neler yapmış bir bakalım.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tiyatro bölümünden mezun olduktan sonra 1990 yılında Londra’ya gitmiş ve drama eğitim almış. Türkiye’ye döndükten sonra da İstanbul Şehir Tiyatroları’na girmiş. O gün bugündür de Şehir Tiyatroları’nın kadrosunda. “Bir Atın Öyküsü”, “Huzur” ve “Saygılı Yosma” adlı oyunlardaki başarılı performansıyla ödüller kazanmış. Derken 1997 yılında “Süper Baba” ekibine dahil olmuş Yıldırımlar. “Çok fazla dizi yoktu o dönemde, o yüzden de merakla izleniyordu diziler. O açıdan diziye seçilmem bir şans oldu benim için. Son yirmi bölümde oynadım. Süper Baba’dan bu yana da düzenli olarak her yıl televizyona işler yapıyorum.” TRT’de yayınlanan ve 33 bölüm süren “Üzgünüm Leyla” da bunlardan biri mesela. Ama o özellikle yine TRT’de yayınlanan ve 13 bölüm süren “Şapkadan Babam Çıktı”yı ayrı bir yere koyuyor. 2001 yılında Star Tv’de yayınlanan “Kim Gitsin” adlı yarışmada sunuculuk yaptığını da hatırlatalım hemen.  “Orada da oyunculuk yapmaya çalıştım. Öyle bir şey olması gerekiyordu hayatta, oldu.” diye açıklıyor bu sunuculuk macerasını.   

Eskimeyen hikaye
Bennu Yıldırımlar’ı ekranların beğenilen dizisi “Yaprak Dökümü”nde Fikret olarak izliyoruz. Ama o, İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenen, Reşat Nuri Güntekin uyarlaması “Yaprak Dökümü” adlı oyunda 4 yıldır Fikret olarak çıkıyordu zaten tiyatroseverlerin karşısına. Televizyondaki “Yaprak Dökümü” ise, biraz da “O aile bugün yaşasaydı neler olurdu” aslında. Yani asıl “Yaprak Dökümü”nün 2007 versiyonu. “Bizim aile sistemimizde fazlasıyla korumacı ve belki de kişiliğimizin gelişmesini engelleyen bir yapı var. Bu sağlıklı mı? Çok sağlıklı değil. Bu yapı belki zamanla aşılacak. O aileler, ayakları yere basan, kendinden emin, yaptığından daha az şüphesi olan bir nesil yetiştirebilse, bu kadar aile sorunlarımız olacak mı diye düşünüyorum. Çünkü hala bu diziyi izleyen insanların gelinleriyle olsun, çocuklarıyla olsun sorunları var. Herkes kendinden bir şeyler buluyor bu dizide ve bu sorunlar aynen devam ediyor. Toplum olarak ne kadar geliştiğimiz konusunda bir fikir veriyor bu. Yaprak Dökümü 1925 yılında geçen bir hikaye.”

“Fikret bana uzak bir karakter”
Mantıklı, ağırbaşlı, suskun ve babasına aşırı düşkün bir karakter Fikret… Çok susuyor, az gülüyor, hep hüzünlü, hep kederli. Oldukça hassas, duyarlı bir genç kadın ve bu yüzden de herkesten daha fazla acı çekiyor. Peki, tiyatrodaki Fikret’le televizyondaki Fikret arasında fark var mı acaba? “İki Fikret’in farklılığı şu: Fikret romanda bu kadar ailenin her türlü işine koşan, bu kadar temizlik yapan biri değildi. Çatı katında güzel güzel romanlarını okuyan, aileyle bu kadar içli dışlı olmayan bir kız. Doğal olarak verdiği tepkiler de daha teorik. Şimdi bu kadar ailenin içinde olması şaşırtıcı benim açımdan, ona uyum sağlamaya çalışıyorum.”
“Sanki biraz külkedisi gibi” diyecek oluyoruz, “Ben demedim bunu, siz dediniz” diyor gülümseyerek. Fikret için söyleyecek başka sözleri de var Yıldırımlar’ın: “Fedakarlık ama nereye kadar? Sevilen, her eve lazım bir karakter ama insanların böyle olması gerekiyor mu? Çünkü insanın aslında tek başına olduğuna inanıyorum ben. Yaşayacağı bir dönem var, o dönemi de kendi istekleri doğrultusunda yaşayıp, deneyip öğrenmesi gerekiyor. Tabii daha çok konuşmasını isterim Fikret’in. Daha çok paylaşmasını, içine atmamasını tercih ederdim. Fikret bana uzak bir karakter aslında. Benim yaşadığım bir karakter değil, ben çok farklıyım. Bilmiyorum bunu ne kadar gösterebiliyorum ama… Bana e-mailler geliyor, Bursa’dan, şuradan buradan: ‘Biz de aynı Fikret gibiyiz, oyununuzu izlemek istiyoruz’ diyorlar. Ben de onlara ‘Fikret gibi olmayın, ekim ayından itibaren çıkın dünyanızdan gelin İstanbul’a oyunu izleyin’ diyorum. Hayat Fikret gibi olmakla geçmiyor çünkü.”

“Doğru algılanmak istiyorum”
Yıldırımlar, özel hayatı konusunda bir hayli ketum. 11 yıllık evli ve eşi de kendisi gibi tiyatrocu olan Bülent Emin Yerer. Bir de 8 yaşındaki kızı Ada var hayatında. “Sabahın köründe kalkıp, dört saatlik bir uykuyla onu görmeye ve okula göndermeye çalışıyorum. Genelde uykusuz geçiyor günlerim. Her çocuk gibi beni daha çok yanında görmek istiyor ama alıştı artık. Olabildiğince olmayan zamanlarımı onunla geçirmeye çalışıyorum.”
Son olarak, “Bana verilen roller ölçüsünde hep farklı işler yapmaya çalıştım bugüne kadar” diyor başarılı sanatçı ve ekliyor:”Doğru algılanmak istiyorum. Doğru yerde doğru mesleği yaptığım konusunda soru işaretlerim var. Çünkü herkes her şeyi yapabilir bu ülkede. Özellikle 80 sonrası kültürde, ya da kültürsüzlüğün ortasında; çok sorgulamamak, her şeyi hemen kabul etmek ve benimsemek gibi bir şey oluyor. Böylece bir eleştiri durumu da olmuyor. Eleştirmiyorlar, tartışmıyorlar her şeyi hemen kabul ediyorlar.”


BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Haziran 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder