4 Ocak 2012 Çarşamba

Takdir edilesi bir özgürlük mücadelesi...

"Hamileyken, o ilk tekmeyi yediğimde bitirmeliydim bu evliliği"

Eşi, çocuklarını göstermemekle tehdit ettiği için boşanamadı ve 20 yıl süren evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. Şimdi kurduğu dernekte (PANDOST) başka kadınların şiddet görmemesi için çabalıyor Hülya Kırımoğlu


Genç ve güzel bir kadın…İki çocuk annesi ve sürekli eşinden şiddet görüyor. Yapmak istediği her şey engelleniyor. İstediği insanlarla görüşemiyor. Ailesiyle bile. Yani tam anlamıyla özgürlüğü elinden alınmış. Üstelik tüm bunları yapan çocuklarının babası. Mutlu bir yuva kurmak hayaliyle evlendiği adam. Boşanmak istiyor ama “Boşanırsan asla çocuklarını göremezsin” diyen bir adam var karşısında. Korkuyor…Siniyor…Ve bir gün her şeyi göze alarak bitiriyor yaşamını kabusa çeviren bu evliliği. İşte o günden sonra bambaşka bir hayat başlıyor onun için. Artık kendi deneyimlerinden yola çıkarak başka kadınların yoluna ışık tutuyor. Şiddetin bir suç olduğunu haykırıyor şimdi, sessizlikten doğan çaresizliği başka kadınlar yaşamasın diye…

Görücü usulü evlilik
Liseyi bitirir bitirmez hemen evlenmiş Hülya Hanım. Üstelik görücü usulüyle. ‘Evliliğe, aile birliğine yüzde yüz inanıyordum’ diyor o günleri anlatmaya başlarken. Henüz ilk çocuğunu karnında taşırken ilk dayağını yiyeceğini bilmiyormuş elbette. Yani evliliğinin çok başlarında başlamış şiddet. Ama hep bir şans daha vermiş eşine düzeleceği ümidiyle. “Bütün kadınlar öyledir herhalde. Zannediyorsunuz ki düzelecek, bir daha olmayacak. Ama şunu net olarak söylüyorum ki, eğer bir kere olduysa mutlaka arkası geliyor.” Her defasında koşup ailesinin yanına sığınıyormuş. Eşi de gelip bin bir özürle, yalvar yakar bir daha olmayacak vaatleriyle alıp eve götürüyormuş onu tekrar. Hatta eşinin ailesi de devreye giriyor, garantiler, sözler veriliyormuş. Derken sonra yine şiddet, yine aynı şeyler…Bir genç kızın mutlu olma hayaliyle yaptığı evlilik tam bir kabusa dönüşmüş böylece.

“Çocuklarını göstermem diyordu”
Önce oğlu gelmiş dünyaya. Ardından da kızı. Ama aileye katılan bu yeni konuklar da değiştirememiş annelerinin kaderini.  Eşinin en büyük silahı çocuklar olmuş bu defa da. Hülya Hanım’ın nasıl çocuklarına düşkün bir anne olduğunu bildiği için, çocuk kozunu ona karşı kullanarak yıllarca sürdürmüş eziyetini. Bütün bu işkenceye katlanma sebebi çocuklarıymış yani. Az değil tam 20 yıl…“Boşanırsan çocuklarını asla göremezsin diye tehdit ediyordu beni. Avukata gitmek ne kelime boşanma lafını ağzıma alamıyordum. ‘Ölene kadar sürecek’ diyordu.” Bu arada Hülya Hanım evlendiği için gidemediği üniversite sınavlarına girmiş ve İşletme Bölümü’nü kazanmış. “Oğlum ilkokula gittiği sene üniversite sınavına girdim. İşletme’de okuyordum ama okumamı, kendimi geliştirmemi istemeyen bir adamla evliydim. İkinci sınıftayken bırakmak zorunda kaldım okulu. Kitaplarım, defterlerim yırtılıyordu ‘Ne yapacaksın okuyup’ diye.” Ama neyse ki, hiç bırakmadığı, onu yaşama bağlayan bir uğraşı varmış Hülya Hanım’ın: Resim. Yine eşinin tüm engellemelerine rağmen resim çalışmalarına devam ediyormuş kendi atölyesinde. İyi ki de ediyormuş. Yoksa nasıl baş ederdi tüm bu olup bitenlerle?

Depresyon başlıyor
Bu arada psikolojik yardım alma konusunda eşini ikna etmeye çalışmış ama nafile. “Yoğun bir depresyon geçiriyordum. En son ellerim öyle titremeye başlamıştı ki, çay, kahve içerken bile ellerim titriyordu. Sinirlerim çok zayıflamıştı. O zaman eşime ‘Tamam sen gelme ama en azından beni götür. İyi değilim’ dedim. Zorla ikna edebildim. Ama bir şartla kabul etti. ‘Sakın beni içeriye çağırma’ dedi. Ben devam ettim. Depresyonum yavaş yavaş hafifledi. Keşke o da devam edebilseydi. Sorunların çözebilirdi böylece.” O günden sonra kendisini iyice resim çalışmalarına vermiş Hülya Hanım. “Herkesin bir hobisi olmalı mutlaka. Ben çalışmak isteyip de potansiyelini kullanamayan, bütün gün eve kapatılmış biri olarak enerjimi dışarıya çıkartamadım. Yapmak istediğim her şeye engel olunuyordu. Bütün bu yaşadıklarım da beni depresyona itti.”

O sihirli cümle
Yıllarca sürüp gitmiş bu işkence. Ta ki o sihirli cümleyi söyleyene kadar… “Çocuklarım büyümüştü artık. Kucağına alıp kaçıracağı çocuklar yoktu. İstedikleri zaman yanıma gelebilecek yaştaydılar. Ve benim canıma tak demişti. Bir gün dedim ki ona, ‘Vermezsen verme çocuklarımı. Ben de gider başkasıyla evlenirim’. Meğer sihirli cümle buymuş. O günden sonra bir daha çocuklarımı göstermemekle tehdit etmedi beni. Keşke daha önce söyleseymişim. Gerçi bu defa da ‘Seni öldürürüm, yaşatmam. Ben yapmam yaptırırım’ demeye başladı. Şiddet ayrı bir travma, boşanma ayrı. Mahkemeye çıkıyoruz, hakimi kandırmaya çalışıyor mahkemede. ‘Ben eşimi seviyorum, biz çok mutluyuz’ diyor. Her ne kadar çocuklara yansıtmamaya çalışsam da yansıyordu. Sağlıklı iki insanın ilişkisi değildi ki bizimki. Oğlum ilkokula başladığı sene boynumdaki morlukları, yüzümdeki çizikleri gören bir arkadaşımla birlikte avukata gittim. Haklarımı öğrenmeye.”
Sonra da uzun yıllar sürecek zorlu boşanma süreci başlamış Hülya Hanım için. “İyi ki de o gün avukata gittim ve haklarımı öğrendim. O günden sonra her şey değişti. Bu evliliği çok daha önce bitirmem gerekirdi biliyorum ama çocuklarıma o kadar düşkünüm ki. Onları bir daha görememekten korktum.1996 yılında başladı boşanma mücadelem ve 2002 yılında boşanabildim. Ama boşandım sonunda.”

Dernek çalışmaları
Tüm bu zorluklarla baş etmeye çalışırken, isyanını, öfkesini, belki de atamadığı çığlıkları resimlerine yansıtıyormuş. Resim, Hülya Hanım için bir sığınaktan öte, onu ilerleten, dünya görüşünü değiştiren bir uğraş olmuş. O dönemde yaşadığı yoğun depresyon nedeniyle katıldığı bir terapi gurubu varmış aynı zamanda. O gurupta kendisiyle benzer sıkıntılar yaşayan insanlarla tanışmış ve onlarla birlikte atölyede resim çalışmaları ve birtakım etkinlikler gerçekleştiriyorlarmış. “Kendiliğinden bir kadın kulübü oluşmuştu. O kadınlarla biz birbirimize destek olduk. Herkes kendi bildiği şeyleri öğretti birbirine. Bireysel resim çalışmalarım da devam ediyordu, sergiler açıyordum. İşte dernek fikri de bu terapi gurubundan çıktı.
PANDOST yani Panik Atak Dostları Derneği 1999 yılında kurulmuş. Hülya Kırımoğlu da kurucularından ve yönetim kurulu üyesi. Asıl derneğin kuruluş amacı panik atak hastalarına destek olmaksa da, onlar pek çok etkinliğin altına imza atıyorlar. “Burada uzman kadromuz var, herkes gönüllü çalışıyor. Her yıl çeşitli konularda bilgilendirme seminerleri yapıyoruz. Depresyon, panik atak, menopoz, kadın hakları, aklınıza gelebilecek pek çok konuda. Psikolojik desteğin yanı sıra uzmanlarımız haftanın belli günlerinde, belli saatleri bize ayırıyorlar. Burada danışmanlık hizmeti veriyorlar. Bütün bunlar ücretsiz yapılıyor. Ayrıca sanatsal faaliyetlere de yer veriliyor dernekte.”

Şiddetsiz bir dünya için
Hülya Hanım ayrıca PAN Kadın Kulübü başkanı. Özellikle şiddetle ilgili çalışmalara ağırlık veriyor ve şiddet konusunda insanları bilinçlendirmeye çalışıyor. Kendi yaşadıklarını başka kadınlar yaşamasın diye…”Hala şiddet gören kadınlar var ne yazık ki. Ben kadınlara diyorum ki yaşadıklarınızı anlatın, korkmayın. Siz konuşursanız karşı taraf geri çekilecek. Çünkü kendi yaşadığım örnek var ortada. Geçmişte benim sessizliğim karşı tarafı besledi, güçlendirdi. O dönem bunun farkında değildim. Şimdi farkındayım. Ben konuşunca artık geri çekilmeye başladı. Onun tehditlerinden korkmadığımı gösterdiğimde anladım ki, asıl korkak olan oymuş.”
Yakın bir tarihte tüm bu yaşadıklarını bir kitapta anlatmayı planlıyor ve“Şiddet bir suçtur ve saklanmamalıdır” diyor Hülya Hanım altını çizerek. “Kocanızın size şiddet uygulamasıyla, sokaktan geçen birinin uygulaması arasında bir fark yok. O imza ona öyle bir hak vermiyor yani.”

“İlk tekmeyi yediğimde bitirmeliydim”
 “O kadar deneyimsizdim ki, ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece ağlıyordum. Her şey suçtu. Niye böyle durdun suç, niye öyle baktın suç. Yoldan geçen birinin bakması bile suçtu. Yürüyüşüm, bakışım, duruşum her şeyim suçtu. Arkadaşıma gidemiyor, istediğim zaman ailemi göremiyordum. Aptalca bir düşünce tarzıyla sürekli ‘yavrularım da yavrularım’ diyordum. Keşke şimdiki mücadelemi o zaman verebilseydim. Hamileyken o ilk tekmeyi yediğimde bitirmeliydim bu evliliği. Aflarına, özürlerine inanmamalıydım. Hamile bir kadına vuran bir insanın yirmi yılımı ziyan edeceğini bilmeliydim. Bir imza attıktan sonra bunları yaşayabileceğini hiç tahmin etmiyor insan. ” Belki de bu yüzden Hülya Hanım artık evlilik lafını duymak bile istemiyor.

“Sadece huzur istiyorum”
İki çocuk annesi olarak şimdi en büyük hayali sağlıklı bir toplumda yaşamak. “Ben yaşadığım tüm sıkıntılara rağmen kabuğuma çekilmedim. Hülya Kırımoğlu olarak iyi şeyler yapıyorum. Şiddet konusu artık benim bireysel savaşım haline geldi. ‘Aile içi şiddete son’ kampanyasının gönüllü lideriyim. Şiddet konusunda sürekli avukatlarla, psikologlarla çalışmalar yapıyoruz. Zor durumdaki kadınlar için Avrupa standartlarında sığınma evleri yapmak istiyoruz. Kadın eğer bir takım yerlere başvurduktan sonra bile eşi tarafından mağdur ediliyorsa, haklarını alamıyorsa devlet artık buna müdahale etmeli. Tıpkı yurt dışında olduğu gibi. Boşanan kadına devlet sahip çıkmalı. Ben şanslıydım ailem destek oldu. Muhtaç olup tekrar evlenmek zorunda kalmadım. Birçok kadın buna mecbur kalıyor ne yazık ki.” Peki ya kendiniz için ne istersiniz diye soruyoruz. Yanıt çok kısa ve net: ”Sadece huzur istiyorum. Herkes gibi özgürce yaşamak.”

BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Ağustos 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder