1 Ocak 2012 Pazar

Çağla Kubat

"Rüzgarı, denizi ve hızı seviyorum..."


Çağla Kubat deyince ilk ne geliyor aklınıza? Onu, “Hani şu sörfçü kız” diye bilenlerden misiniz, “Manken ama diğer mankenlere hiç benzemiyor, çok farklı bir çizgisi var” diyenlerden mi? Yoksa ilk kez “Sağır Oda” adlı dizide, Duruşah Kırımlı olarak mı görüp beğendiniz onu. Belki sporcu oluşundandır, belki hep kaliteli işlerde yer almasından; Çağla Kubat deyince kimsenin aklına olumsuz bir cümle, kötü bir fotoğraf gelmemesi…

Hep babasını özlemiş
1979 Ankara doğumlu Çağla Kubat. Ama Ankaralı değil, İstanbullu. Ankara’daki anneanne ziyarete gidildiğinde beklenen tarihten iki ay önce yani yedi aylık dünyaya geliverdiği için doğum yerinde Ankara yazıyor. İTÜ mezunu profesör bir anneyle, inşaat mühendisi bir babanın tek çocuğu… Babası çoğunlukla yurt dışında çalıştığı için çocukluğu hep babasını özleyerek geçmiş. Annesinin tercihiyle İtalyan Lisesi’nde okumuş Çağla Kubat. Ama bundan öylesine memnun ki! Bakın niye:
“İtalyan sistemi biraz daha rahat, Alman ya da Fransız eğitim sistemine göre. Biz doğru düzgün forma giymezdik mesela, öyle çok katı kurallar yoktu. Sanat dersleri yoğunluktaydı. Derslerde saatlerce konuşur tartışırdık. İtalyan Edebiyatı dersinde, bir taraftan kahve dağıtılır ve İtalyan Edebiyatı anlatılırdı. Hem disiplini sağlayıp hem de dersleri sıkıcılıktan uzaklaştırıp güzel bir hale sokmaları önemliydi tabii.” İşte böyle anlatıyor güzel geçen lise yıllarını… Bu kadar keyifli bir öğrencilik yaşadığı için belki de, okulu birincilikle bitirmiş Çağla Kubat.

Spora ilgi aileden
Sıra üniversiteye yani meslek seçimine gelince, matematik, fizik gibi dersleri çok sevdiği için tercihi mühendislikten yana olmuş. İTÜ mühendislik fakültesinde okurken bir yandan da spor yapmaya devam ediyormuş. Ama sporun hayatına girmesi ta ilkokul günlerine dayanıyor: “İlk olarak yüzmeyle başladım. Enka’nın yüzücüsüydüm hatta milli takıma almak istemişlerdi o dönem. Ailem spora çok yatkın bir aileydi. Annemle her Pazar gider tenis oynar, yüzerdik. Babamın evde olduğu dönemlerde her Pazar basket oynardık birlikte. Ortaokulda ve lise birde Galatasaray’ın yıldız basket takımındaydım. Babam eski sutopçu zaten, ODTÜ takımındaymış. Bizim ailece eğlence anlayışımız spor yapmaktı yani.”
Sörfe başlaması ise 15-16 yaşlarına denk geliyor. Bir gün bir İspanya seyahati sırasında arkadaş oldukları insanlar Türkiye’de Alaçatı’da sörf yaptıklarından bahsedince, böyle şeylere çok meraklı olan annesi hemen işin peşine düşmüş. Kızını da yanına katarak tabii…

Kaderini değiştiren kavuncu
“Bizim Çeşme’de yazlığımız vardı, yazları gidiyorduk ama Alaçatı bir köydü o zamanlar. Meğer Alman bir adam orayı keşfetmiş ve sörf okulu açmış. Ama hep yabancılar geliyor. Biz de gittik Alaçatı’ya aradık aradık ama öyle bir yerden kimsenin haberi yok. Son olarak bir kavuncu vardı ona sorayım bari dedim. ‘Abla ben sörf mörf bilmem ama kelebek melebek rengarenk bir şeyler var şurada’ diyerek tarif etti bize yolu. O kavuncu benim kaderimi değiştirdi yani.” Ve böylece ilk kez orada başlamış sörf yapmaya Çağla Kubat. Bir daha da vazgeçmemiş zaten.
1999 yılında İstanbul Yelken Kulübü’ne girmiş lisanslı sporcu olarak. Ardından da Fenerbahçe Kulubü’ne. Biraz anlatmasını istiyoruz, denizin üstünde rüzgarla ve dalgalarla yarışmanın nasıl bir duygu olduğunu. Gözleri parlayarak anlatıyor bize hayattaki en büyük tutkusunu: “Denizin içinde olmak çok hoşuma gidiyor bir kere, denizi çok seviyorum, hızı çok seviyorum… Doğanın bu ikilisi çok önemli: Rüzgar ve deniz… Çok değişkendir ikisi de, sizi korkutabilir. Asla güvenemezsiniz, her an her şey olabilir. Hep bir korku var, o korku da orada beni canlı tutuyor. Doğaya karşı gelemezsiniz ama onunla savaşıyorsunuz en azından.”

Köpek balıklarıyla…
Biz onunla röportaj yaptığımız günlerde henüz gelmişti Fransa’daki yarıştan. Sonuç onu pek memnun etmemiş ne yazık ki! “Kötü geçti” diyor açık açık. “Hep bir yükselişteydim, en son dünya dördüncülüğü almıştım Türkiye’deki yarışta ve beşinci sıraya oturmuştum. Ama bu yarışta onuncu oldum. Biraz da konsantrasyonum bölünmesinden kaynaklanıyor. Çünkü eylül ayında yeni diziye başladım. Normalde eğer yurt dışındaki bir yarışa gidecekseniz önceden gidip oranın denizini, rüzgarını tanımak, hangi malzemeyle çıkacağınızı önceden tespit etmek gerekir. Benim çekimim sabah altıda bitti, uçağa bindim gittim ve hiç uyumadan yarışa girdim.” Bunca yıldır rüzgar sörfü yapıyor, peki hiç büyük bir tehlike atlatmış mı acaba diye merak ediyor insan. “Çok sürüklendim, balıkçı tekneleri getirdi. İstanbul’da garip bir akıntı oluyor bazen, karaya dönemiyorsunuz. Bu yıl kafama board geldi, dikiş atıldı. Zaman zaman böyle şeyler oluyor ama ciddi bir tehlike yaşamadım. Yalnız, İspanya’daki yarışta biraz korktum. Çünkü yarış Kanarya Adaları’ndaki okyanustaydı ve okyanusta çok köpek balığı olduğunu söylediler. İlk başta koktum biraz ama sonra geçti korkum.”

Güzellik yarışması
Şimdi spordan biraz uzaklaşıp daha renkli bir dünyaya gelelim. Mankenliğe, televizyona ve oyunculuğa nasıl adım attığını anlatmasını isteyelim biraz da. Ama önce onu bu renkli dünyaya kazandıran güzellik yarışmasından başlayalım… “Makine mühendisliğinde okurken Neşe Erberk ajansa yazıldım. Amacım artık kendi paramı kazanmaktı. Neşe Erberk güzellik yarışmasına katılmam konusunda çok ısrar etti ama bizim ailede öncelikli olan şey eğitimdir. Bizim için önce eğitim, sonra ne yaparsan yap! Annem de çok istemiş zamanında güzellik yarışmasına katılmayı ama ona kesinlikle izin vermemişler.”
Bu arada annesine çok benzediğini öğreniyoruz, güzelliğini anneden almış yani. Ve ailenin “önce eğitim” kuralı gereği, okulunu bitirir bitirmez güzellik yarışmasında almış soluğu. “Aslında bana çok zor geliyordu. Çünkü ben sporun içinde olduğum ve daha erkeksi yetiştiğim için, öyle kadınsı tavırlarla, topuklu ayakkabılarla, mayoyla jürinin önünde yürümek falan bana çok zor geliyordu.” Azra Akın’ın birinci olduğu yarışmada; Hıncal Uluç, Fatih Terim, Faruk Bayhan gibi isimlerin de yer aldığı jüri, Çağla Kubat’ı Türkiye ikinci güzeli seçmiş o yıl.

Magazin bana göre değil
Porto Riko’da yapılan Kainat Güzellik Yarışması’nda Türkiye’yi temsil etmiş Çağla Kubat. Orada bir derece alamasa da, Türkiye’ye döndüğünde bambaşka bir sürpriz bekliyormuş onu: Televizyonun büyülü dünyası… Önce Star Tv’de bir magazin programı sunmaya başlamış. Ama pek de mutlu olmamış sonuçtan. “Magazin programına o kadar ciddi kaçtım ki, çünkü çok uzağım o dünyaya. Magazin programı da çok başarılı sunulabilir tabii, mesela Gül Gölge bunu kanıtladı. Ama benimki yetersizdi. Çok da uzun sürmedi zaten” diyor bütün alçakgönüllülüğüyle.
Ardından Cine-5’te yayınlanan “Başka Yerde Yok” adlı programı önce Mehmet Barlas’la sonra da Mesut Yar’la birlikte sunmuş. Her ikisinden de çok şeyler öğrendiğini itiraf ediyor. “Mehmet Barlas’tan gazetecilik anlamında, Mesut Yar’dan da televizyonculuk anlamında çok şey öğrendim.” Sonra da sırasıyla Kanal D’de sabah haberleri, NTV’de bir spor-sağlık programı ve yine NTV’de spor haberlerini sunarak devam etmiş televizyon macerası…

Oyunculuğa ilk adım
Bu arada en büyük tutkusu olan rüzgar sörfü yapmak için yanıp tutuşuyormuş Çağla Kubat. Ama sponsor bulmak konusunda sıkıntı çekince, bir de üstüne maddi olarak zorlanmaya başlayınca gelen dizi tekliflerini değerlendirmeye karar vermiş. Böylece onu bu kez oyuncu olarak, “Sağır Oda” adlı dizide Duruşah Kırımlı olarak izledik…
“İlk başlarda çok baskı hissettim. Çünkü bir sürü tiyatrocu var ekipte, oyunculuk üzerine eğitim almışlar. Bu kadar eğitim aldıktan sonra biri gelip benimle aynı işi yapmaya kalksa ben bozulurdum herhalde. Kendimi onların yerine koyup acaba ne düşünüyorlar, ‘Bu kız ne yapıyor, karşımıza koydular bunu’  diye mi düşünüyorlar acaba diye merak ediyordum. Ama sonra fark ettim, herkes o kadar kendisiyle ilgili ki!” Oyuncu koçu olarak da İpek Çalışkur ile çalışmış, hala onunla çalışmaya devam ediyor yeni dizisi “Kuzey Rüzgarı”nda…

Hayallerinde hep sörf var
Bir erkek arkadaşı var ve çok mutlu. Ama kendi dünyasında yaşamayı seviyor aşkını, ilişkisini… Çünkü magazin malzemesi olmak onun tercihi değil. Bu yüzden uzak duruyor her daim kameraların önünde bekleştiği popüler mekanlardan. Onun farklı bir dünyası var. Eğlence anlayışı biraz macera, biraz adrenalin… Spor onun için bir yaşam biçimi. Gelecek hayallerinde en çok sörfe yer var: “İlerisi için bir kere dünya şampiyonu olmak gibi bir hayalim var. İlk üçün içinde mutlaka olacağım. Ancak ondan sonra sörfü bırakırım. Bu yıl bütün yarışları takip edeceğim yine, sponsor arıyorum. Bir de sörf okulu açmak istiyorum. Yarışçı yetiştiren bir okul yok Türkiye’de. Sörfte yarışçı yetiştirmek istiyorum. Ayrıca ekstrem sporları tanıtan bir program yapmak istiyorum, sporu daha çok sevdirmek için.” 


BİRGÜL KOPUZ - Seninle Dergisi / Kasım 2007

RÖPORTAJ NOTU: Röportaj için fotoğraf çekilirken, üstünde farklı bir kıyafet görünsün diye, bir ara benim kot ceketimi giydi Çağla Kubat. Çekimler bitti, vedalaştık ama bir de baktım kot ceketimle birlikte gidiyor... Bir şey diyemedim o anda ama içim gitti... En sevdiğim kot ceketimdi çünkü... "Gitti güzelim ceket" diye dövünürken 5 dakika sonra geri geldi Çağla, arabaya bindikten sonra fark etmiş, geri dönmüş... Utanmış da biraz bu unutkanlığı için... "Önemli değil, kalsaydı" diye yalandan gevelerken, ceketime tekrar kavuşmanın mutluluğu paha biçilmezdi doğrusu...;))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder