29 Ocak 2012 Pazar

Bana yeniden dizi izleten adamlara dair...

Kadınlar da Behzat Ç sever!


Yeni bir fenomenimiz var: Bir Ankara polisiyesi Behzat Ç kendisi… Her ne kadar bir erkek dizisi gibi görünse de aslında fanatiği pek çok kadın da var. Bu satırların yazarı da onlardan biri. (Ne Ankaralıyım ne de deniz olmayan yerde yaşayabilirim üstelik)
Pazar akşamları kimselere randevu verilmiyor, dizi saati yaklaştıkça bünyeyi acayip bir sevinç ve heyecan dalgası sarıyor. Yaşamayan bilemez, fena yani… 
Peki nedir bu diziyi bu kadar vazgeçilmez kılan?


İyi senaryo, başarılı yönetmen ve şahane oyunculuk şeklinde özetleyebiliriz kısaca belki. Ama yeter mi? Yetmez… Behzat Ç’ye yetmez.


Biraz ortalama zekanın üstünde izleyici istiyor bu dizi. Göndermeleri anlamak, ince esprileri kavramak, verilen ipuçlarını havada kapmak gerekiyor.  Sonra, ‘HES ne abi’, diye soran Harun’a yaptığı gibi, ‘Biraz gazete oku la’ diye azarlayabilir sizi de komiserim. Kadına karşı şiddet, çocuk tacizleri, faili meçhuller, ırkçılık, derin devlet hepsi ince ince eleştiriliyor bu dizide. Ama öyle mesaj verir gibi değil, gayet doğal. Çaktırmadan. Anlayana.
Diziden maksimum düzeyde zevk alabilmek için en azından Ercüment Çözer ve Muhsin Başkan karakterlerinin gerçek hayatta kimlere tekabül ettiğini anlaycak kadar siyaseti takip etmek, işlenen ırkçı cinayetle unuttuğumuz Festus Okey’in hatırlatıldığını kavramak gerek. Yakında Ergenekon’a da dokundururlarsa şaşmamak gerek.


Geçtiği yerde travmalar bırakan komiser Behzat, mahallenin bitirim delikanlısı Harun, aynı gömleği ve yeleği aylarca giyebilen Hayalet, gizemli akbaba… ‘Keşke böyle bir abim olsaydı’ dedirten Şevket, her eve lazım Şule, dünyanın en cilveli savcısı Esra ve diğerleri… İnsan bu dizide figüranları bile seviyor yahu!


Behzat Ç’yi seyrederken, onlarla oturup bira içerek geyik yapmak ve hayata sansürsüz küfretmek isteği sarıyor insanı. Bu topraklarda bolca yetişen ‘ergen erkek’ muhabbetine dahil olmak. Böyle adamların karısı, kızı, sevgilisi değil arkadaşı olmak eğlencelidir çünkü. Ötekisi çok yorucu ve hırpalayıcı olabilir şu üç günlük dünyada.


Telefonları ‘Ha’ diye açan, ‘İyi misin’ diyene ‘Saçma sapan konuşma la’ diyen bir adam Behzat Ç. Hem mağdur hem mağrur bir adam.  Sevgisi hoyrat, öfkesi keskin, neşesi eksik… Ama yine de sevilesi bir adam. Nedenleri var çünkü, altı boş değil.


Ondandır birbirine hiç benzemeyen üç kadının Behzat’a aşık olması. Solcu ve aktivist bir öğretmen, bir savcı ve bir pavyon şarkıcısı. Tek ortak noktaları Behzat. Kırılma noktaları belki de.


Kadınlar böyledir, karmaşıktır, akıl almazdır. Gider olmayacak adamları severler, olmayacağını bile bile. Kimi zaman ‘Ben onu değiştiririm’ inadıyla, kimi zaman ‘Onun içindeki çocuğu sevdim’ duygusallığıyla. Bazıları da, yaralı adamları sever özellikle. Sanırlar ki, o yara kapanır çok severlerse, öpüp okşarlarsa. Ama kapanmayan yaralar da var işte hayatta, yarasını her gün yeniden kanatan Behzat gibi adamlar da var.
Neyse uzun sözün kısası kadınlar da Behzat Ç sever. Hem de çok sever!


BİRGÜL KOPUZ - Nisan 2011


ÖNEMLİ NOT; Bu yazı yazıldıktan sonra Behzat Ç'de epey değişiklik oldu. Behzat'ın hayatındaki bazı kadınlar çıktı, yenileri girdi... Ama Behzat değişmedi... Hala sevdiği kadına 'Ben kimseyi aramam ki' diyecek kadar Behzat işte...12 Eylül'le hesaplaşacağız diyenlere küçük bir hatırlatma yapıldı... Cumartesi Anneleri'nin ellerinden öpüldü... "Bandista diye bir grup varmış baba, ne güzelmiş" muhabbetlerine sebep olundu...Bu ülkede anadili kürtçe olan ve sadece kürtçe konuşabilen insanlar olduğu hatırlatıldı... Mezarsız ölülerin, yerin altından çıkan insan kemiklerinin insan olmayan failleri tokatlandı... Travestilere yapılan zulüm unutulmadı... Demlenirken hep Neşet Ertaş dinlendi, Edip Cansever'in "derken karanfil elden ele"si dilden dile dolandırıldı... Ve evet yine bolca içildi, bolca küfredildi...Birileri de tuttu tüm bunlardan fena halde rahatsız oldu... Eh, fena mı oldu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder