15 Şubat 2012 Çarşamba

Bir Masal Değildi 12 Eylül

Bu Kalp Sizi Unutmasın!


(Başlarken Not: Bu yazı Kasım 2009'da, Show tv'de yayınlanan ve kısa bir süre sonra yayından kaldırılan 'Bu Kalp Seni Unutur mu' adlı dizi vesilesiyle yazılmıştı... 12 Eylül darbe rejiminin kendini en vahşi haliyle somutlaştırdığı, 'Türkiye'nin Auschwitz'i olarak anılan bir cehennemde, Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar ilk kez gelmişti ekranlara bu diziyle... Yaşananların belki de yüzde 10'u bile değildi anlatılanlar ama o kadarı bile yetmişti işte... Dizi yayından kaldırıldı... Hatırlamakta, hatırlatmakta fayda vardır belki...)


“Yıllar geçse de üstünden / bu kalp seni unutur mu / kader gibi istemeden / bu kalp seni unutur mu / bir hasretlik yüzün vardı / içinde bir hüzün vardı / söyleyecek sözün vardı / bu kalp seni unutur mu / anlamı yok tüm sözlerin / sensiz geçen gecelerin / yaşanacak senelerin / bu kalp seni unutur mu”

Fikret Kızılok sevenler iyi bilirler bu şarkıyı. Sıkı parçadır. Damardır. Şimdilerde bir diziye adını verdi. İzliyorsunuzdur umarım, herkes izliyordur…

78 kuşağı dediğimiz, şu anda 50’li yaşlarını sürenlerin hikayesi aslında. Tek istediği daha insanca, daha özgürce yaşamak olan; 68’li abilerinin ablalarının izinden giderek, “Başka bir dünya mümkün” diyen o idealist ve romantik kuşağın hikayesi…

40’lı yaşlarını sürenler; gözler hafif nemli, dudaklarının kenarında acı bir gülümseme ve derin iç çekişler eşliğinde izliyordur belki diziyi. 30’lu yaşlarını sürenler; hayal meyal hatırladıkları bir masalı dinler gibi… 20’li yaşları hiç saymıyorum… Onlar için bir çeşit bilim-kurgu bile olabilir!

Bazı sahneleri izlerken, “Yok artık, bu kadarı da olur mu?” diyeceksiniz belki. Demeyin. Daha fazlası da oldu çünkü bu topraklarda. Çok daha fazlası… Olur da birazcık merak ederseniz eğer, o dönemle ilgili yazılmış nice roman, nice şiir, nice anı, nice araştırma kitapçı raflarında bekliyor sizi. Ama şimdi üşenirsiniz google’layıp da bulmaya… Biraz ipucu vereyim en iyisi: ‘12 Eylül’ yazınca epey bir şey çıkıyor…

Bazılarına unuttuğu kelimeleri yeniden hatırlatacak bu dizi, hatta kokuları, renkleri, insanları… 80’li yılların sadece vatka, perma, walkman, havlu çorap, Dallas ve ‘Big in Japan’den ibaret olmadığını anımsatacak …  Bazı evlerde dayanılmaz acılar yaşandığını, kavganın ve davanın aşktan önce geldiğini, korkunun bulaşıcı bir şey olduğunu… Köşebaşındaki simitçinin sadece bir simitçi olmadığını ya da… (şimdi her köşebaşında simitsarayları, simitköşkleri var neyse ki!)

Siz çocukken, mahalledeki abilerin ablaların yavaş yavaş  ortadan kaybolduğunu fark ederek meraklandınız mı hiç? Örneğin size okumanız için ‘Küçük Prens’i ya da ‘Küçük Kara Balık’ı hediye eden, o yeşil parkalı abi nereye kayboldu diye sordunuz mu annenize? Ya da karşı apartmandaki uzun siyah saçlı, güzel abla. Hani bir gün saçınızı okşayıp, “Çabuk büyüme olur mu, çocukluğun tadını çıkar” diyen… İşte o abla da artık mahallede görünmez olmuştur bir gün… Sahi o güzel insanlar toplanıp nereye gittiler bilen var mı?

Peki bu genç insanlara bu kadar acıyı çektirenler kimdi? Onlar da bizim gibi insandı işte… Zavallı küçük insancıklar… Birisi çoktandır elde fırça, resim yapıyor… Belki işkencede ölen bir çocuğun da resmini yapmıştır gizli gizli, kim bilir? Ya da yaşını büyütüp, darağacına gönderdiği başka bir çocuğun… Ya diğerleri? Onca zulme, onca işkenceye ortak olanlar. Bu karanlık filmin yardımcı oyuncuları. Onlar hesaplaştılar mı kendileriyle dersiniz? ‘Ben nasıl bir insanım?’ sorusuna yürekli bir cevap verebildiler mi hiç? Mesela çocuklarının saçını okşarken, bir yumruk gelip dayandı mı hiç boğazlarına? Babasız bıraktıkları onca çocuğu, çocuksuz bıraktıkları onca babayı anımsayarak…

O karanlık günlerde, yurdun dört bir yanındaki karanlık odalarda yaşanan büyük acılar, işkenceler, ölümler… İntihar süsü verilen cinayetler… Vatan, millet, Sakarya nutukları… Biraz şanslı olup da o karanlık odalardan kurtulmayı başaranların, sonrasında yaşadıkları ağır travmalar… Bu kalp sizi unutur mu? Unutmasın, ne olur unutmasın…  Hesap sormak için değil, ondan geçtik çoktandır; sadece aynı acıları bir daha yaşamamak için hiç olmazsa.

Bilirsiniz belki, Almanlar okullarda sürekli, Nazilerin Yahudilere yaptığı kıyımı anlatır dururlar öğrencilere…  Niye peki, çok mu salak Almanlar? Sadece tarihlerinde bir kara leke gibi duran o vahşeti, yeni kuşaklara aktarıp, unutturmayıp, bir daha tekrarlanmasını engellemek istiyor olabilirler mi?

‘Bu Kalp Seni Unutur mu’da anlatılanlar hiçbir tarih kitabında yok ne yazık ki! Sadece o günleri yaşayanların hatıralarında saklı… Kuşaktan kuşağa aktarılsın yaşananlar… Aktarılsın ki, kimse bu topraklarda öyle acılar çekmesin bir daha!

Ve kimse bir yerlerde yaşayan, devlet korumasındaki ressamı, tonton bir dede olarak hatırlamasın…

BİRGÜL KOPUZ / Kasım 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder